AS Monaco FC: Fransa’nın Porto’su…
Uzaklardan…
1924 senesinde kurulmuş AS Monaco FC, Fransa futbolunun kırmızı beyazlısı, nam-ı diğer “Les Rouge et Blanc”. Köklü tarihlerinde ülke futbolunun en üst liginde sekiz sezonda şampiyonluk yaşarken, beş sezonda Fransa Kupasını kaldırmışlar. 2016-2017 sezonunun bitimine bir maç kala, 17 sene aradan sonra ilk kez sezonu şampiyon olarak kapattılar. Geçtiğimiz sezon 20 takımlı Ligue 1’de en düşük taraftar ortalamasına oynayan (9.499), yaş ortalaması 24 olan takım transfer döneminde sattığı üç futbolcudan 175 milyon Euro kazandı. Avrupa devlerinin yıldız futbolcu avında har vurup harman savurdukları, Paris’in prenslerinin Barça’dan transfer ettiği Neymar için 200 milyon Euroyu gözden çıkardıkları bonkör zamanlarda Fransa sınırları içinde yer alan, nüfusunun yüzde 30’unu milyonerlerin oluşturduğu o küçük ülkenin akademisiyle parlayan büyük takımına bir bakış…
2012 senesinde aralık ayında Monaco’da yaşayan Rus milyarder Dmitry Rybolovlev kulübü 1 Euro karşılığında satın aldığında Fransa 2. Liginin son sırasındaydı kırmızı beyazlılar. Borç batağında geçirdikleri berbat zamanlarda, 2010–2011 sezonunu 18. sırada bitirerek küme düşmüşler, daha önce kulüpte görev almış teknik direktör Laurent Banide bir kez daha kovulmuştu. Yeni başkan hedeflerinin önce 1. Lig’e çıkmak, sonra da ülke futbolunun zengin prensleri Paris St. Germain ile boy ölçüşmek olduğunu dile getirmişti o sıkıntılı zamanlarda. Başkan yeni olur da transfer olmaz mı, 2013 senesinin yazında Kolombiyalı golcü Radamel Falcao’yu 60 milyon ödeyerek saflarına katarken, Porto’ya James Rodriguez ve Joao Moutinho için 70 milyon Euro ödediler. 2013-2014 sezonunu Paris St Germain’in 9 puan gerisinde, 2. sırada bitirmelerine rağmen 9 bin taraftar ortalaması, düşük naklen yayın gelirleri ve geleceği belirsiz sponsorluk anlaşmalarıyla uzun vadede sıkıntı yaşayacaklarını görmüşler. Malum, UEFA’nın “Financial Fair Play” kriterleri net ve açık, kazandığından fazlasını harcayamazsın! Her ne kadar bizim kulüplerimiz bu konuya fazla önem vermese de, Monaco’nun yöneticileri transfer politikasını değiştirip maliyeti düşük genç oyunculara yöneldiler. 2014 Dünya Kupasında yıldızı parlayan Kolombiyalı Rodriguez’i Real Madrid’e sattıktan sonra, yerine o zaman kadar adı sanı pek duyulmamış 19 yaşındaki genç Lemar’ı Caen kulübünden 4 milyon Euro karşılığında transfer ettiler. Bu hamle onların yeni transfer politikasının başlangıcı olmuş, alırken genç ve ucuza al ve alt yapından yetiştir! Fransa’nın Porto’su olarak görülmeleri boşuna değil vesselam…
2015 senesinin yazı, alt yapının mahsulünü toplamaya başladıkları zamanlar. Lyon’dan 2014 senesinin yazında 5 milyon Euro bedelle transfer ettikleri 20 yaşındaki forvet Anthony Martial’i Manchester United’a 80 milyon Euro’ya satarken, Belçikalı orta saha Yannick Ferreira Carrasco Atletico Madrid’in, Tunuslu savunma oyuncusu Aymen Abdennour Valencia’nın, sol bek Layvin Kurzawa PSG’nin yolunu tutuyordu. Dört futbolcunun satışından gelen toplam 180 milyon Euro… Naçizane görüşüm her kulübün örnek alması gereken tablo…
Biliyorum, bazıları bunun bir başarı olmadığını, futbol kulüplerinin temel hedefinin para yerine kupalar olması gerektiğini savunacaktır. Bizim coğrafyanın o bilindik tezahüratı bu durumu pek güzel anlatır: “Şampiyon yap bizi, cehennemde yak bizi!” İlhan Cavcav’ın transfer politikasını çok zaman eleştirmiş naif bir Ankaralı olarak bu görüşe kısmen eyvallah ama futbolun ve hayatın da gerçeğini göz ardı etmemek gerek, borç en büyük yoksulluktur…
Küçük ülkenin büyük takımına dönersek, transferlerden elde ettikleri gelirlerin büyük bölümünü akademilerini geliştirmek için kullanıyorlar. Her sezon akademiye en az 8 milyon Euro ayırırken, yaşı küçük yetenekli topçuları kendilerinden bir yaş büyük yaş gruplarında oynatıp gelişmelerini hızlandırmayı hedefliyorlar. Genç takımlar seviyesinde Avrupa’nın en iyi scouting ağına sahipler; sadece Paris’te kulüp adına çalışan altı yetenek avcısı bulunuyor. Görevleri cevherleri herkesten önce keşfedip, kulübe kazandırmak. Ülke futbolunun en iyi “Grass Root”una sahip olmakla nam salmışlar. Şimdilerde tüm Avrupa devlerinin saflarına katmak işin kesenin ağzını açtıkları Mbappe genç takıma geldiğinde henüz 14 yaşındaymış. Çocuğun ailesi, çocuklarının gelişimini sağlayacak en iyi kulübün Monaco olacağını düşünmüş. Brezilya, Belçika, Portekiz Hollanda gibi futbolun sevildiği ülkelerde geniş scouting ağları mevcut. Belçikalı Franco Antonucci’yi Ajax’tan 2 milyon Euro karşılığında transfer ettiklerinde ofansif orta saha oyuncusu henüz 17 yaşındaymış…
Teknik direktörleri Leonardo Jardim kulüp için biçilmiş kaftan, 17 sene sonra kazanılan şampiyonluğun mimarı alt yapılarda çalışmayı seviyor, çok iyi bir öğretmen olduğu biliniyor. Maderia Üniversitesinde “Sports Science” eğitimi aldıktan sonra antrenörlük kurslarına devam etmiş. Bu vesileyle şimdilerde Arsenal’de sıkıntılı zamanlar yaşayan, 1987-1994 arasında takımın teknik direktörlüğünü yapmış, daha ilk sezonunda şampiyonluk kupasını kaldırmış Arsene Wenger’e de selam çakalım. Keşke zirvede bırakıp, o iyi öğretmen olarak kalsaydı futbola dair anılarımızda…
Monaco’ya gelince, bu yazının yazıldığı zamanlarda takımın 1998 doğumlu forveti Kylian Mbappé’nin 155 milyon Euroluk satın alma opsiyonuyla PSG’ye kiralandığını yazıyordu gazeteler. 2013 senesinde, 15 yaşına bastığı zamanlarda Monaco’nun alt yapısına katılmış, kısa sürede takımda yıldızı parlamış. Bizim ezelden bonkör kulüplerin son kullanım tarihini geçmiş yabancılara saçtıkları paraları düşününce Monaco’yu takdir etmemek olmaz. Her daim Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip olmakla övünen, ancak geldiğimiz noktada Katar’dan bir önceki durak konumundaki ülkem takımları keşke onların hikâyesinden ders çıkarsa…
Ziya Adnan
5 Eylül 2017